Uyku Apnesini Ne Kadar Biliyoruz?

Bugün uykunun basit bir dinlenme olayı olmadığı, birçok önemli yaşamsal faaliyetin uyku sırasında düzenlendiği bilinmektedir. İnsan hayatının yaklaşık üçte birinin uykuda geçtiği düşünülürse, yaşamımızın uzun bir dönemini oluşturan bu sürenin de tıpkı uyanıklık dönemi gibi sağlıklı ve normal şartlar altında devam etmesi oldukça önemlidir.  Uluslararası sınıflamada da yer alan birçok uyku bozuklukları bulunmakla birlikte, uyku apnesi hem toplumsal hem de kişisel olarak ciddi sağlık problemlerine, ekonomik ve zaman kayıplarına yol açtığı görülmektedir. Bilimsel olarak uyku; vücudumuzun, organlarımızın yenilendiği safhadır ve aşağıdaki işlevlerde önemli olduğu düşünülmektedir;

  • Vücudun yenilenmesi ve çocuklarda büyüme hormonunun salgılanması
  • Metabolik enerjinin korunması, bedensel olarak dinlenme
  • Organların fizyolojik onarımı
  • Entellektüel performansın korunması, öğrenme ve hafıza
  • Sinirsel yenilenme, ruhsal dinlenme

Uykuda solunum bozukluklarının içerisinde yer alan “Uyku Apnesi” son yıllarda halk sağlığı açısından da giderek önem kazanmaktadır.

Uyku Apnesi ve Belirtileri Nedir?
Apne kelimesi Yunanca’da soluksuz kalmak anlamına gelmektedir. Uyku apnesi ise uyku esnasında tekrarlayan nefes durmaları ile karakterize, oksijen düşmesi ve uyku bölünmelerine sebep olan, ani ölüm riski oluşturan ve vücutta birçok sistemi etkileyen ciddi bir hastalıktır. Uyku apnesinin birkaç farklı tipi bulunur. Bunların içinde obstrüktif uyku apnesi en sık rastlanan tipidir. Üst havayolunda meydana gelen tıkanmalar veya daralmalar sonucunda oluşmaktadır. Bu tıkanma veya daralmaların sebebi tam olarak bilinmemektedir.
Toplumda oldukça yaygın bulunmakta, kadınların en az %2’sinde erkeklerin %4’ ünde uyku apnesi görülmektedir. Nefes durmaları esnasında kandaki oksijen seviyesi düşmekte, beyin ise bu durumu algılayarak tıkanan havayolunu açmak ve normal solunuma dönmek için uykudan uyandırmaktadır. Bu uyanmalar bazen hatırlayabildiğimiz çoğu zamanda arousal-uyanayazma adı verilen kısa uyanıklıklar şeklinde olmaktadır. Kişi bu uyanayazmaları hatırlamaz. Uyku-uyanıklık arasındaki bu kısa geçişler uyku süresince onlarca kez tekrar ortaya çıkmaktadır.

Horlama uyku apnesinin bir diğer belirtisidir. Toplumda sosyal sorunlara yol açması dışında çok üstünde durulmayan, çoğu zamanda normal olarak karşılanan horlama uyku apnesinin önemli bir belirtisidir. Uyku apnesi olan hastalarda genellikle yüksek sesli, gürültülü bir horlama görülür. Tabi ki bundan en çok şikâyet eden eşler ve ailenin diğer bireyleridir. Horlama üst havayolunda kasların gevşemesi ile dilin geriye düşerek ve diğer gevşek dokularla beraber titreşmesi sonucu ortaya çıkar. Yumuşak damağın ve küçük dilin normalden uzun olması, büyük bademcik ve geniz eti ya da burundaki darlıklar da horlamayı tetikleyebilir. Horlama sıklığı ve şiddeti yaş ve kilo alımı ile artmaktadır.

Gündüz aşırı uyku hali diğer bir tipik belirtisidir. Kişi gece apnelere bağlı ortaya çıkan düşük oksijen, bölünmüş uyku gibi etkenlerin sonucu olarak yetersiz veya dinlendirici olmayan bir gece geçirir. Vücut, bu yetersiz uykuyu telafi etmek için gün içerisinde sabit olduğu her an uyuma eğilimindedir. Kişinin günlük aktiviteleri, sosyal ilişkileri ciddi anlamda etkilenir. Hatta bu konuda araba kullanan veya dikkat gerektiren bir işte çalışan bir kişinin bu esnada uykuya dalması ya da halk tabiri ile “içinin geçmesi” ciddi ve geri dönüşü olmayan kazalara sebep olmaktadır.
Devamlı, uzun süredir devam eden horlama, gündüz aşırı uyku hali ve tanıklı apne denilen yakınları tarafından fark edilen uykuda nefes durmaları tipik üç belirtisidir. Bunun yanında, gece boğulma hissi ile uyanma ve çarpıntı, yorgun-dinlenmeden uyanma, sabah baş ağrıları sık rastlanır. Halsizlik, gece sık tuvalete çıkma, depresyon, sinirlilik diğer belirtilerdir.

Uyku Apnesi İçin Risk Faktörleri Nedir?
Üst solunum yollarında daralmaya yol açan olan faktörler uyku apnesi içinde risk faktörlerini oluşturur. Özellikle kilo fazlalığı-obezite, yaş, cinsiyet, genetik özellikler, kullanılan ilaçlar gibi genel faktörler yanında, burun boğaz bölgesinin yapısı, baş-boyun pozisyonu ve boyun çapı genişliği gibi anatomik faktörlerde etkili olmaktadır. Sigara ve alkol kullanımı uyku apnesi riskini artıran en yaygın nedenler arasındadır.

Ne Yapmalıyım ve Nasıl Bir Yol İzlenir? 
Yukarıda sayılan tipik üç belirtiden en az biri var ise uykuda solunum bozuklukları ile ilgilenen bir uzman hekime başvurmalısınız. Bulunduğunuz yerde bir uyku laboratuvarı veya uyku merkezi bulunup bulunmadığını araştırın.
Bu hastalığın tanısı için “altın standart tanı yöntemi” olarak bir polisomnografi testi yapılması gerekmektedir. Belirlenen bir randevu tarihinde uzman hekimin öneri ve isteklerine uygun olarak kişinin bir gece uyku laboratuvarında uyuması istenir. Yapılacak testin bir tehlikesi yoktur. Amaç kişinin uykudaki durumunu gözlemlemektir. Bununla birlikte kişinin gece boyunca beyin dalgalarının özelliklerine göre ayırt edilen uyku yapısı, ağız ve burundan gerçekleştirdiği solunum hareketlerine bağlı nefes durmalarının ve kısa uyanıklıkların olup olmadığı, karın ve göğüs hareketleri, oksijen düzeyi, kalp hızı, bacak hareketleri gibi bilgilerin alınması çeşitli sensör, kemer ve elektrotlar vasıtasıyla sağlanır. Ertesi gün veya uygun bir zamanda uzman hekim değerlendirmeyi yapar, kişiye hastalığın tipi, şiddeti ve diğer sonuçları belirterek yapılması gerekenler konusunda bilgi verir.

Tedavi Edilmez ise Ne Olur?
Uyku apnesi tedavi edilmeden bırakıldığı takdirde kısa dönemde ev, iş veya trafik kazaları, uzun dönemde de kalp-damar hastalıkları ile ölüm oranlarında artış olmaktadır. Oksijen düşüklüğü sonucu beyne giden oksijen azalması sabah olan baş ağrısı yapabilmektedir. Karar verme yeteneğinde azalma, hafıza zayıflaması, unutkanlık, kişilik ve davranış değişiklikleri gibi özellikler sıklıkla ağır dereceli uyku apnesi olanlarda görülür. Hastaların %30’una depresyon eşlik etmektedir. Özellikle şiddetli uyku apnesi olan olgular, tedavi edilmezlerse aşağıdaki hastalıklarda artış olduğu gösterilmiştir.

  • Kalp krizi, kontrol altına alınmakta zorlanılan hipertansiyon, kardiyak ritm düzensizlikleri ve hatta ani ölümler
  • Sinir sistemi: Beyin felçleri, baş ağrıları, depresyon, unutkanlık, karar verme yeteneğinde azalma
  • Hormonal sistem: Büyüme hormonunda azalmaya bağlı çocuklarda gelişme geriliği, cinsel isteksizlik, insülin seviyesinde artma, şekere yatkınlık
  • Diğer: Trafik kazaları, evlilik sorunları, yaşam kalitesinde azalma, reflü

Nasıl Tedavi Edilir?
Hastalığın tipi ve şiddeti belirlendikten sonra uygun bir tedavi seçeneği belirlenir. Ancak bundan önce hastalık derecesi ne olursa olsun genel önlemlerin alınması kişinin ve ailesinin bu konuda bilgilendirilmesi sağlanır.

  • Genel önlemler:

Öncelikle kişinin risk faktörlerine yönelik tedavileri uygulaması hastalığın durumunu hafifletecektir.
Kilo vermesi: Obezite uyku apnesini artıran en önemli faktörlerden birisidir.
Yatış pozisyonu: yer çekiminin etkisine bağlı olarak sırt üstü pozisyonda uyku apnesi artar, yan yatışta azalabilir. Bundan dolayı sırt üstü yatmasını engelleyecek çeşitli metodlar denenmiştir. Pijamasının sırt kısmına tenis topları, yastık parçası dikmek gibi.
Alkol veya sakinleştirici-uyku yapan ilaçlardan kaçınmak
Ek hastalıkların tedavi edilmesi: Hipotroidi (Guatr bezinin az çalışması)
Trafik veya iş kazaları konusunda uyarmak

  • İlaç tedavisi:

Hastalıkla ilgili yukarıda belirtilen sebepleri ortadan kaldıracak ve yan etkisi olmayan her hangi bir ilaç henüz yoktur.

  • PAP tedavisi (Pozitif Havayolu Tedavisi)

Altın standart tedavi yöntemi olarak bu hastalığın en etkili ve kesin tedavisi sürekli pozitif basınçlı hava veren PAP dediğimiz cihazlardır. Mekanik bir çözüm sunmaktadır. Bu tedavide pozitif hava sağlayan bu cihazlar uyguladıkları uygun basınçlarda daralan ya da tıkanan havayolunu açmaktadır. Bu cihazla birlikte düşük dirençli bir hortum ve kişinin ağız ve burun yapısına uygun bir maske aracılık eder. Tedavide cihazın tipi önemlidir ve hastalığın tipine göre değişir. Hasta konforunu sağlaması açısından kullanılacak maske de en az cihaz kadar önemlidir. Kişi bu cihazları uykuda kullanır ve kullandığı süre içinde düzelir. Ancak cihazı bırakırsa yaşadığı sıkıntılar tekrar ortaya çıkmaya başlar. Bundan dolayı uzun süreli ancak etkili bir tedavi yöntemidir.

  • Ağız içi araç tedavisi

Ağız içi araçlar (AİA) olarak bilinen bu tedavi seçeneğinin amacı, uyku sırasında ağız içine yerleştirilen bir takım araçlarla üst solunum yollarına ait yapıların pozisyonunu değiştirip (örneğin dili öne çekerek) hava yolunu genişletmek kas fonksiyonları üzerine etki ederek direnci düşürmek ve havayollarının tıkanmasına engel olmaktır. Bu aparatlar genel olarak basit horlaması veya hafif dereceli uyku apnesi olan olgularda bir tedavi seçeneği olabilir. Dili önde tutan veya çeneyi öne ilerleten araç tipleri bulunur.

  • Cerrahi tedavi

Uyku apnesinin en etkili tedavisi PAP cihazları ile yapılmaktadır. Ancak darlık yeri tam belirlenirse bu alanda çoğunlukla düzeltici cerrahi olarak yardımcı olmaktadır.

UYKUNUZU DEĞERLENDİRİN

  • Yeterli süre uyumama rağmen sabahları zor uyanıyorum, kendimi yorgun hissediyorum
  • Yeterli süre uyumama rağmen gün içinde yorgun ve uykulu oluyorum
  • Akşam saatlerinde veya yatağa girdiğimde bacaklarımda tanımlayamadığım bir huzursuzluk hissediyorum
  • Uyurken bacaklarımda ritmik hareketler olduğu söyleniyor
  • Evde horlamamın diğer odalardan bile duyulduğu söyleniyor
  • Gece içinde nefes alamama hissi ile uyanıyorum
  • Uykuda nefesimin durduğu söyleniyor
  • Geceleri baş, boyun veya göğsümde terleme oluyor
  • Sabah ağız kuruluğu ile uyanıyorum
  • Sabah baş ağrısı ile uyanıyorum
  • Toplantılarda, okurken veya TV seyrederken uyuya kalabiliyorum
  • Gün içinde zaman zaman dayanılmaz uykululuk atakları yaşıyorum
  • Geceleri uykudan bağırarak ve korku ile uyandığım söyleniyor

Sorulardan 1 veya daha fazlasına evet diyorsanız bu konu ile ilgilenen uyku bozuklukları merkezlerine başvurup tedaviniz için gerekenleri yapmaya başlayabilirsiniz.

Burun Estetiği Öncesi Dikkat Etmek Gereken Noktalar

Burun estetiği operasyonundan önce burun içi ve dışının detaylı muayenesi ve analizi, 6 farklı planda dijital fotoğraflaması, burun içinde herhangi bir hastalık tespiti halinde burunun tomografik incelemesi gereklidir. Öncelikle hastanın burnunun nerelerinden hoşlanmadığı, mutsuz olduğu sorulmalı, hastanın bu alanları kendisinin göstermesi istenmelidir. Ayna karşısında veya bilgisayar programı eşliğinde dijital fotoğraflar üzerinden hastaya burunda madde madde hangi alanlarda değişiklikler yapılacağı anlatılmalıdır. Çoğunlukla hastanın kendi anlatımın ötesinde düzeltilmesi dokunulması gerekli olan farklı alanları da bulup göstermekteyim. Bu esnada karşılıklı diyalog çok önemlidir. Gerçek dışı bir beklentinin doğmamasına dikkat edilmelidir. Her hastaya göre farklı bir burun söz konusudur. Hekimin yapabilecekleri elimizdeki malzeme ile doğru orantılıdır. Her hastaya aynı burun söz konusu olamaz. Bir terzi gibi titizlikle yeni burun dizayn edilmeli ve dikilmelidir. Burun şekil bozuklukları 5 basamakta incelenir; çok kötü, kötü, orta, iyi ve mükemmel. Çok kötü bir burun 5 basamak birden seviye atlatılamaz. En iyi olasılıkla 2 basamak atlatmak olanaklıdır. Ancak orta derecede kötü bir burun da mükemmel bir hale getirilebilir. Tomografi incelemesi sonucu burun içinde sinüzit, polip, burun eti konka büyümesi, deviasyon ve benzeri ek burun içi hastalıklar da tespit edilirse aynı seansta önceden konuşularak halledilmelidir. Burun bir bütündür!

Tabiri caiz ise ucundan azcık, tek dikişle halledilebilen, kaldırılabilen, minimal bir burun operasyonu söz konusu değildir! Burun operasyonları asla küçümsenemez. Burun bir bütündür, içi ayrı, dışı ayrı değildir. Ya açılıcaksa tüm burun içi – dışı aynı seansta açılmalı ve her sorunlu alan düzeltilmeli veya hiç dokunulmamalıdır. Aksi halde bizler için altın değerinde, yapılandırmalı burun estetiği için kullanılan kıkırdak kayıpları olmakta, bu da operasyonu daha da zorlu ve karmaşık bir hale getirmektedir. Eğer hasta burun içi ve dışının aynı seansta yapılması konusunda kararsızsa, mental olarak olgunlaşması için beklenmelidir. Burun estetiği operasyonları acil değildir, isteğe bağlı operasyonlardır. Beklemek hem hastaya hem de bizlere daha hazırlıklı, olgun bir atmosfer sağlar ki bence bu da başarı için kilit öneme haizdir. Kesinlikle “kolay, çok kolay, aman canım ne var tarzında” bir burun estetiği operasyonu yoktur. Bu bilinç ile hareket edip, her operasyona titizlikle hazırlanmak, gerekli özeni göstermek gereklidir. Her hastanın ihtiyacı olan burun operasyonu çeşidi farklıdır, vücutta başka hiçbir operasyon burun operasyonlarına benzemez, belki de bu yüzden burun estetiği operasyonlarını oldukça büyülü, çarpıcı ve nefes kesici olarak bulmaktayım. Teknik ve tıbbi açıdan her hekimin bilgisi, el yeteneği, zihinsel görüşü ve burnu yorumlama kabiliyeti farklıdır. Bu durumu, her ressamın standart resim eğitiminden geçip kendi dünya görüşü ve yetenekleri doğrultusunda farklı tualler, resimler yapmasına benzetmekteyim. Hiçbir ressam veya heykeltıraş tıpatıp aynı yapıtı ortaya koymamaktadır. Her hekim kendi imzasını buruna atmaktadır.

Operasyondan bir 6 veya 8 saat öncesinde aç kalınmalıdır. Alkol ve sigara tüketimi 1 hafta öncesinden kesilmelidir. Operasyondan sonra da birkaç hafta boyunca tüketilmemelidir. Sigara özellikle doku iyileşmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Kan sulandırıcı aspirin türevi ilaçlar kesinlikle kullanılmamalıdır.

Burun Estetiği Ameliyatı Sonrası Süreç

Burun estetiği sadece ameliyat öncesi ve ameliyat ile biten bir süreç değildir. Kanımca esas süreç ameliyat sonrasında başlar. Beklentiler, sıkıntılar, dokusal yapısal değişikler devreye girer. Sonrası süreci erken, orta dönem, orta-geç ve uzun-geç dönem olarak 4 bölüme ayırmaktayım. Erken dönem ilk on gün, orta dönem on gün 2 ay, orta-geç dönem 2 ay 1 yıl ve uzun-geç dönem ise 1 yıldan sonrayı kapsar. Her dönemde hem hasta psikolojisi hem de burun şekli değişmektedir. Erken ilk 10 günlük dönem doku şişlikleri, göz çevresinde morarmalar ve burun tıkanıkları ile başlar. Görüntü olarak moral bozucu bu dönemin birinci haftasında dikişler, flasterler, plastik alçılar alındığında hasta şiş ve ödemli bir burun ile karşılaşır. Ana hatları ile düzgündür ancak hastanın burunu açılır açılmaz hemen değerlendirmesi genelde güçtür ve beklentisi ilk açıldığında tüm ödem, morluk ve şişliklerin tamamen geçmiş olduğu pırıl pırıl bir burundur. Ancak gerçekler farklıdır. Onuncu günden sonra orta dönemde özellikle 3. haftanın sonuna doğru her hafta ödem, şişlikler ve morluklar giderek kaybolur.

Birinci ay ile 2. ay arasında burun şişliklerinin %80’i inmiş olur. Bu dönemde hasta burnunun yeni şekline alışmaya başlar ve hastanın morali yerine gelir. İkinci aydan sonra inme sürecini çok fark edilemez fakat 1 yıl boyunca devam eder. Dijital fotoğraflara baktığında ikinci ile altıncı ay, altıncı ay ile birinci yıl arasındaki değişiklikler mevcuttur. Altıncı aydan sonra burun alt yarısı ve burun ucu şekillenmesi kendisini gösterir. Cilt birinci yılda tamamen oturur. Belirgin bir sorun 6. ayda aşikâr olur ve düzeltilme işlemi yapılmasına karar verilebilir. Altıncı aydan önce herhangi bir düzeltme işlemine karar vermek doğru olmaz. Birinci yıldan sonra uzun-geç dönem başlar. Aslında bu süreç ömür boyu cilt ile altındaki yeni oluşturulan kemik ve kıkırdak çatı arasındaki daimi bir savaştır. Cildin altındakilerini ezme ve büzme güçleri devamlı devrededir.

Cilt altındaki en ufak bir zayıflığı affetmez. Ezerek cezasını keser. Bu yüzden yapılandırmalı burun estetiği felsefesi son derece önem kazanır. Unutmayınız ki bir ömür boyu güçlü bir şekilde ayakta kalan, doğal, kişilikli ve elegan bir burun yaratma ana hedefimizdir.

Estetik Dudak Ameliyatları

Neden estetik dudak ameliyatları yapılmaktadır ?
İdeal güzelliğin tanımı tarih boyunca toplumsal değerlere bağlı olarak farklı farklı yorumlanmış ve değişmiştir, ancak dudaklarla ilgili yargılar genellikle aynı kalmıştır. Dolgun ve diri dudaklar günümüzde olduğu gibi geçmişte de güzellik simgesi olarak kabul edilmiştir. Hatta dolgun dudaklar sadece güzelliğin değil gençliğin, çekiciliğin, doğurganlığın, seksiliğin, dişiliğin de sembollerinden biri olarak kabul görmüştür.

Dudakların büyüklüğü, dolgunluğu, inceliği veya kalınlığı yüzün diğer üyeleri olan burun, yanaklar, gözler, kaşlar, çene ve dişlerle uyumlu ve orantılı olmalıdır. Dolayısıyla sadece dudakları şişirmeyi amaçlayan ve yüzün diğer yapılarıyla uyumunu gözetmeyen uygulamalar doğal olmayan bir görünüme yol açabilmektedir. Doktorunuzla uygulama öncesinde dudaklarınızın nasıl bir görünüme kavuşacağını, sizin beklentilerinizi, doktorunuzun planlarını örnek hasta fotoğraflarını inceleyerek detaylı şekilde konuşmanız gerekir. Dudaklarınızın özelliklerinin analizi ve seçilecek yöntemin dudaklarınızın hangi kısımlarına uygulanması gerektiğinin planlaması, dolgun ve aynı zamanda doğal dudaklara kavuşmanızı sağlayacaktır.

Kaç çeşit dudak estetiği uygulaması vardır?

Dudak estetiği uygulamaları birkaç şekilde yapılmaktadır. Dünyada en sık uygulanan yöntem dolgu maddesi injeksiyonlarıdır. Dudaklara dolgu maddesi injeksiyonu basit, hızlı, güvenli, ucuz olması ve iyileşme dönemine ihtiyaç hissettirmemesi gibi nedenlerle hastalar ve doktorlar tarafından sıkça tercih edilen bir yöntemdir. Dolgu maddesi injeksiyonlarının allerjik reaksiyonları olabilmesi ve etkinlik sürelerinin 6-9 ay kadar olması ise dezavantajlarıdır. Ofis şartlarında, anestezi ve ameliyathane gerektirmeden, yapılabilen uygulama sonrasında etkisini hemen gösteren bu işlem yaklaşık 5-10 dakika kadar sürmektedir.

Dudaklarınıza kendi vücudunuzdan alınan dokuların (yağ , fasya, deri hücresi) injekte edilmesi yoluyla dolgun ve diri hale getirilmesi ise dolgu maddelerinin az da olsa ihtimal dahilinde olan allerjik reaksiyonlarından kaçınmak için bulunmuş bir yöntemlerdir.  Bu uygulamanın ameliyathane ortamı gerektirmesi ve yağ ya da fasyanın alındığı bölgede bir iyileşme sürecinin olması yöntemlerin dezavantajlarını oluşturur. Ancak yağ injeksiyonunun etkinliğinin daha uzun sürmesi ve hiç yan etkisinin olmaması ise yöntemin dolgu maddelerine göre daha avantajlı olduğu noktalardır.

Dudak estetiği uygulamarının bir diğeri ise ameliyat ile dudaklarınıza yeniden şekil verme ve dolgun hale getirme işlemidir. Dudak dokusunu kaydırma işlemi ile dudağın içinden kesiler yapılarak (dışarıdan kesi yapılmadığı için hiç iz bırakmaz) dudaklar daha belirgin hale getirilebilir . Estetik dudak ameliyatları etkinliğinin kalıcı olması ve daha doğal sonuçlar elde edilmesi açısından diğer yöntemlere göre üstündür, ancak ameliyathane ortamında yapılmakta ve bir kaç günlük nekahat dönemi gerektirmektedir.

Estetik dudak ameliyatları anestezi almayı gerektirir mi?

  • Estetik dudak ameliyatı genel anestezi altında yapılabileceği gibi lokal anestezi altında da yapılabilir. Bu tercihi etkileyen faktör planlanan müdahalenin tipidir. Ofis şartlarında yapılan dolgu injeksiyonları hiç anestezi gerektirmezler, ancak doku transferi ya da doku kaydırma yöntemleri lokal veya genel anestezi ile yapılabilir. Hastaların tercihine göre bu iki seçenekten birinin uygulanması mümkündür.

Estetik dudak ameliyatı sonrasında yapay görünümlü dudaklarım olmasını istemiyorum.

  • Estetik ve daha dolgun görünümlü dudaklara sahip olmak dudakların kırmızı ve ıslak kısmını daha görünür hale getirmekle mümkündür. Yapılan yanlış uygulamalar sonucundadoğal olmayan, şişkin ve çekici olmayan dudaklar ortaya çıkmaktadır. Dudak estetiği öncelikle hastanın dudağını analiz etmekle başlar ve daha sonra hasta ile beraber dudaklarındaki sorunların ya da eksik yönlerin tespit edilmesini gerektirir. Ancak bu analiz ve tespitlerden sonra hastaya en uygun yöntemin seçilip uygulanması ile istenilen dudağa ulaşılabilir.
  • Estetik dudak uygulamalarındaki amaç dudaklarınızdaki doğal görünümü bozmadan, dudağınızı anatomik özellikleri ve kapasitesi oranında biraz daha belirgin ve dolgun hale getirmek olmalıdır.

ESKİDEN

Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden
Silahlar tahtadan
Resimler kömür karasından yapılırdı
Kızlara ninelerinin,
erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur
Saatli maarif okunurdu
Komşuda pişen
Bize de pişer
Bizde pişen komşuya düşerdi
Geceler ayaz
Sokaklar karanlık
Yıldızlar parlak olurdu
Turşu, salça, mantı
Evde yapılır
Karpuz kuyuda soğutulurdu
Erik ağacının çiçeği
Pencere camımıza yaslanır
Güz yaprakları bahçemize düşerdi
Kardan adam yapılır
Evlerde soba yakılır
Kış gecelerinde masal anlatılırdı
Merdiven çıkılır
Aidat ödenmez
Yönetici seçilmezdi
Evler badanalı
Sokaklar lambasız
Mahalleler bekçili olurdu
Ajans radyodan dinlenir
Çizgili roman okunur
Defterlere kenar süsü yapılırdı
Hayat
Arkası yarın gibiydi
Kesintisizdi
Her gün yaşanacak bir şey vardı
Herkes kendi düşünü kurar
Kendi hayatini oynardı
Şimdi
Hayat tek perdelik bir oyun
Stand-up bir yalnızlık gibi
Simdi
Herkes
Yoğun
Yorgun
Ve
Tek başına

CAN DÜNDAR

Kadinin biri eczaneden iceri hisimla dalar ve eczacidan 1 sise arsenik
ister.
Eczaci kadina arsenikle ne yapacagini sorar ve kadin
“kocami oldurecegim” diye cevap verir.
Eczaci “kusura bakmayin ama size bu sebeple arsenik satmam olanaksiz” der.
Bunun uzerine kadin cantasina uzanir ve icinden kocasiyla eczacinin
karisinin yatakta cekilmis fotografini cikarir. Eczaci fotografa bakar ve
“receteniz oldugunu neden daha once soylemediniz!!”….

 

 

 

> İnsanlığın ilk var olduğu dönemde adamın biri
> şeytanı yakalamaya karar
> vermiş fakat bunun için 40 yıl boyunca Tanrı ya
> ibadet etmesi
> gerekiyormuş.Karısıyla,dostlarıyla ve bütün dünya
> ile ilişkisini
> kesmiş ve 40 boyunca Tanrıya ibadet etmiş 40 yıl
> sonunda Tanrı ibadetinin
> karşılığı olarak ona şeytanı ağzı kapalı bir şişenin
> içinde sunmuş.Adam da
> karısına o şişeye sahip çıkmasını dünyada neler
> olup bittiğini artık öğrenmek istediğini söyleyerek
> dışarı
> çıkmış.Kadıcağız şeytanı merak ediyormuş.Merakına
> bir türlü engel olamayıp
> şişenin ağzını açıvermiş.Açmasıyla şeytan dışarı
> çıkmış ve gülmeye
> başlamış.
>
> -Merakına engel olamadın ve kocanın 40 yıllık
> emeğini boşa çıkardın.
>
> Kadın da şeytan’a ;
> -Sen o şişenin içinde hiç değildin ki
>
> Şeytan ;
> -Nasıl olur? şişeden çıktım sende gördün
>
> Kadın;
> -O şişenin içinde hiç değildin.Nasıl o şişenin içine
> girebilirsin ki
>
> Şeytan;
> -Gireyim de gör ! (der ve şişenin içine giriverir)
>
>
>
> YANİ CANIM ARKADAŞLARIM;; ADAMIN ŞEYTANI HAPSETMESİ
> 40 YILINI,KADININ İSE
> 5  DAKİKASINI ALMIŞ.
>
> ŞEYTANDA TANRIYA  İSYAN ETMİŞ VEEEEEEEEEE.
>
> ” TANRIM MADEMKİ KADINLARI YARATACAKTIN O ZAMAN
> BENİ NEDEN
> YARATTIIN!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Burun kanamaları (Epistaksis)

Burun kanamaları burun içini döşeyen mukozanın her hangi bir yerinden kaynaklanan kanamalardır. Kanama; yerine bağlı olarak önden burun deliklerinden veya burun arkasından genizden gelebilir. Buna göre kanamalar önden ve arkadan burun kanamaları şeklinde sınıflandırılabilir. Kanamanın sebebine bağlı olarak burun kökenli (primer) ve sistemik sebeplere bağlı (sekonder) burun kanamaları şeklinde de sınıflandırılabilir. Sebeplerinin farklı ve buna bağlı olarak tedavi yaklaşımının da farklı olacağından dolayı burun kanamalarını, erişkin ve çocukluk döneminde görülen burun kanamaları olarak da sınıflandırabiliriz.

Burun Kanaması Olan Kişi Kime Ne Zaman Başvurmalı?
Toplumun yaklaşık %10’u en az 1 kez burun kanaması geçirmiştir. Bu kişilerin çoğu bir sağlık kuruluşuna başvurmaz ve sadece %10-15’inin bir KBB uzmanının yardımına ihtiyacı vardır. Burun kanamaları KBB acillerinin ilk sırasını oluşturmaktadır. Çoğu burun kanamaları hafif kanamalar olmasına rağmen, hayatı tehdit eder ölçüde şiddetli kanamalar da olabilir. Burun kanaması olan bir kişinin şu durumlarda mutlaka doktora başvurması gereklidir:

  • Tekrarlayan burun kanamalarında
  • 10 dakika boyunca, burun sıkıştırıldığı halde, kanama devam ediyorsa
  • Kanama kısa süre sonra tekrarlıyorsa
  • Fenalaşma, sersemlik veya bayılma hissi varsa
  • Çarpıntı veya nefes almada zorluk varsa
  • Kan tükürülmesi veya kusma ile ağızdan kan geliyorsa
  • Burun dışında başka yerlerden kanama olması durumunda (örneğin idrar ve dışkılama ile)
  • Vücutta hafif darbelerle bile morarma ve çürüklerin varlığında
  • Aspirin benzeri kan sulandırıcı ilaçların kullanıldığı durumlarda
  • Pıhtılaşma bozukluğu yaratabilecek karaciğer, böbrek veya hemofili gibi hastalıkların bulunduğu durumlarda,
  • Yakın zamanda kemoterapi alınmış olması
    •38,5 derece ateş ve döküntü / kızarıklık gibi ek belirtiler varsa vakit kaybedilmeden bir hastaneye gidilmesi gerekir.

Burun Kanamasının Nedenleri:
Çocuk ve genç erişkinlerde daha çok ön burun kanamaları, yaşlılarda, damar sertliği ya da hipertansiyonu olan kişilerde daha çok arka burun kanamaları görülür.
Çoğu burun kanaması, burun ön bölümünde bulunan kılcal bir damarın çatlaması nedeniyle tek taraflı olur. Kanamaların çoğunluğunu bu tip kanamalar oluşturur. Sıklıkla kuru iklimlerde veya kış aylarında kuru ve sıcak oda havası nedeniyle burun içini kaplayan mukozanın kuruması sonucunda oluşan kabuklanmalar ile olur. Bu bölgedeki damarlar oldukça ince ve yüzeyde olduklarından burun sümkürülmesi, çocuklarda burun ile oynama ve hatta ufak dokunuşla dahi kanayabilir. Bu tip kanamalar genellikler tek taraflı bazen iki taraflı da olabilir. Bu tip kanamalarda kanamanın kontrolü kolaydır, kendiliğinden bile durabilir.
Arka burun kanamaları, sıklıkla orta ve ileri yaşlarda ve özellikle hipertansiyon hastalığı olanlarda veya burun ve yüz yaralanmalarında görülür. Burnun içinde arka üst bölgelerden kanama olur ve şiddeti burun ön kanamalarına göre daha fazladır ve sıklıkla geniz ve burundan aynı anda kan gelir. Kanamanın kontrolü zordur, hastaneyi yatışı ve ekstra tedbirleri gerektirir.
Bölgesel (primer) burunla ilgili sebepler:

  • Kaşıntıya yol açan alerji, enfeksiyon veya kuruluk durumlarında burnun karıştırılması.
  • Üst solunum yolu enfeksiyonları, nezle, grip, sinüzit gibi enfeksiyonlar
  • Kuvvetli burun sümkürme sonucu yaşlı veya genç hastalarda burun damarlarının çatlaması
  • Burna sıkılan kortizonlu ilaçlar, kokain kullanımı
  • Burna darbe alınması, burun kırıkları, yüz ve kafatası kırıkları,
  • Burundaki kıkırdak ve kemik eğriliklerinden dolayı dar alandan hava hızlı akarak burnun kuruması ve kabuklanması sonucu
  • Burun, burun boşlukları ve genzin iyi ve kötü huylu tümörleri de yoğun burun kanamalarına neden olmaktadır.

Sistemik (sekonder) burun dışı sebepler:

  • Yüksek tansiyon
  • Pıhtılaşma sorunları, hemofili, von Willebrand gibi pıhtılaşma bozuklukları
  • K vitamini eksikliği
  • Aspirin ve benzeri ilaç kullanımı
  • Karaciğer hastalıkları ve alkol alımı

Ön Burun Kanamasını Durdurmak İçin İlk Olarak Neler Yapılmalı?
Kanaması olan kişiyi sakinleştirmeye çalıştırılmalıdır. Heyecanlı ve panik halinde olanların tansiyonu yükselir ve kanamanın şiddeti artabilir. Baş hafifçe öne doğru eğilmeli yutularak mideye gitmesi engellenmelidir. Mideye giden kan bulantı ve kusmaya yol açabilir. Dik oturulmalı veya yatmak gerekiyorsa mutlaka baş yüksekte kalacak şekilde yatılmalıdır. Burnun yumuşak olan kısmını tamamen kavrayacak şekilde başparmak ve işaret parmaklarıyla 5 dakika kadar burun sıkıştırılmalıdır. 5 dakika bastırdıktan sonra eğer hala kanıyorsa burun içini soğuk suyla temizlemek, pıhtıları uzaklaştırmak ve tekrar iki parmakla burun kanatlarını bastırarak kanamayı durdurmak gerekir. Bu işlem birkaç kez tekrarlanabilir. Bu yolla burun kanamalarının yüzde 90’ı durmaktadır. Durmayan kanamalar içinse acil olarak KBB uzmanına başvurulmalıdır.

Tedavi Seçenekleri Nedir?
Burun kanamalarının kesin çözümü sebebinin ortaya konularak ona yönelik tedavinin yapılması ile olur. Kanamanın durmadığı ön burun kanamalarında sınırlı bir tampon yapılarak veya küçük bir müdahale ile damar pıhtılaştırılarak kanama durdurulabilir. Kanama durmuşsa veya tampon alındıktan sonra çoğu kez yumuşatıcı ve yara iyileştirici krem veya merhemler önerilir. Tekrarlayan burun kanamalarında mutlaka KBB uzmanı ile başvurulmalıdır. Endoskopik muayene yöntemiyle burun içerisindeki kanama yeri belirlenebilir. Böylece kanamaya yol açan damarlar kimyasal ve elektrokoagülasyon gibi yöntemler ile yakılabilir. Kanamaya yol açan sebep kemik kıkırdak eğriliği, polip gibi sebepler ise bunlara yönelik operasyonlar uygulanır. Burun boşluklarında yerleşik bir tümörden şüphelenildiğinde biyopsi alınmalı ve patolojik inceleme sonucuna göre tedavi planlanmalıdır. Yalnız özellikle ergenlik çağındaki erkek çocuklarda görülen bir tür damar tümöründen şüphelenildiği durumlarda aşırı kanamaya yol açacağından dolayı biyopsi alınması uygun değildir. Bu tip hastalar için görüntüleme yöntemlerinden(BT, MR) yardım alınmalıdır.

Burnun arka kısmında kanaması olan, kan sulandırıcı ilaç kullanan, hipertansiyonu olan hastalar ise mutlaka hastaneye yatırılarak yakın izlemde tutulmalı ve gerekli testler yapılarak uygun ilaçlar verilmelidir. Arka burun kanamalarında burun arkasına kadar ulaşıp kanama alanına bası uygulayan özel tamponlar yerleştirilir. Bu işlem ağrılı ve hastanın burundan nefes almasına engel olmakla birlikte yapılması gerekli bir işlemdir. Bu hastalarda kanama kontrolü yapılırken kanama hipertansiyona bağlı ise, tansiyonun düşürülmesine yönelik ilaçların da aynı zamanda verilmesi gereklidir. Kan sulandırıcı kullanan hastalarda ise kan pıhtılaşma testleri yapıldıktan sonra kan  sulandırıcı ilaçları uygun branş hekimi( Nöroloji, Kardiyoloji veya Dahiliye uzmanı) ile konsülte edilerek kesilmeli veya uygun başka bir ilaç ile değiştirilmelidir. Hastalar kafalarına göre ilaçlarını kesmemelidir. Tabi bu anlatılanlara rağmen kanaması devam eden hastalar da olmaktadır. Bu çok küçük yüzdeyi oluşturan hastalarda ameliyathanede gerekli müdahaleler yapılarak kanayan damar bağlanmakta veya o damarı tıkayıcı işlemlere gereksinim duyulmaktadır.

Burun kanamasını veya kanamanın tekrarlamasını önlemek için neler yapılabilir?

  • Tuzlu su içeren spreylerle burun içi nazikçe temizlenmeli
  • Burun karıştırılmamalı ve sümkürülmemeli
  • Ağır aktivitelerden kaçınılmalı
  • Bulunulan ortam nemlendirilmeye çalışılmalı
  • Sıcak su ile banyo yapılmamalı, ılık su tercih edilmeli
  • Sıcak ve kuru ortamlarda bulunulmamalı, ortam ısısı ve nemini uygun koşullara getirmeli
  • Aspirin ve benzeri kan sulandırıcı ilaçlar doktor tavsiyesi olmadan kullanılmamalı, tedavi süresi ilgili hekim tarafından belirlenmeli ve kanama-pıhtılaşma testleri düzenli kontrol edilmeli
  • Hipertansiyonu olan hastalar ilaçlarını düzenli kullanmalı, takiplerine ve kontrolerine düzenli olarak gitmeli ve tuz diyetlerine uymalıdırlar.

Burun Kanamaları İle İlgili Yanlış Bilinen İnanışlar
Burun kanamasının beyinden geldiği inanışı: Burun kanamaları burun kökenlidir. Kafa içi, beyin ile burun arasında bir travma söz konusu değilse irtibat yoktur. Bu inanıştan dolayı bir çok hasta Nöroloji ve Beyin cerrahi Uzmanlarına gereksiz bir şekilde başvurmaktadır. Hele ki çoçukluk çağındaki burun kanamalarının bu branşlara başvurmasına hiç gerek yoktur.

Tansiyonu yüksek hastanın burun kanaması olmasının iyi bir durum olduğu böylece beyin kanaması olmadığı inanışı: Hipertansiyonu olan bir hastanın burun kanamasının olması damar duvarının bu yüksek basınca artık dayanamadığının ve kontrol altına alınmazsa bunun ilerde beyin kanamasına sebep olabileceğinin uyarıcısıdır aslında. Aynı zamanda burun kanaması olmadan da hipertansif hastalarda beyin kanaması izlenmesi sebebiyle hipertansiyonun kontrolü ve izlemi çok önemlidir.

Başı geriye atmanın ve buruna pamuk ve benzeri bir şeyler tıkmanın kanamayı durduracağı inanışı: Bu hareketler, sadece burun kanamasının önden değil genizden gelmesini sağlar, kanamayı durdurmaz. Kafayı ıslatmak, boyuna buz koymak pek de işe yarayacak önlemlerden değildir.

Kanama miktarının çok fazla olduğu inanışı: Hastaları çok korkutan kanamalarda bile miktarlar bir su bardağından daha azdır. Vücudumuzda toplam 5 litre dolaşan kanın varlığı hatırlandığında durum daha iyi kavranacaktır. Bunun yanı sıra hayatı tehdit eden burun kanamalarının da olabileceği akılda tutulmalıdır.

Botox Uygulamaları

Botoks sizi gençleştirir mi?
Hayır, Botoks ile gençleşemezsiniz. Botoks yüzünüzdeki kırışıklıkların zaman içinde oluşmasına neden olan kasların daha az kasılmasını sağlar, böylece kırışıklıkların daha az görünmesini sağlar. Botoksla ilgili başka bir yanlış bilgi de botoksun yüz germede kullanıldığı, dudakları şişirdiği ya da yüzde gerginlik oluşturduğudur.

Botoks nasıl uygulanır?
Botoks poliklinik koşullarında (steril bir ortam ve özel ekipman gerektirmeyen) uygulanabilen basit, hızlı ve güvenli bir uygulamadır. Ortalama 5-10 dakida süren, çok ince bir iğne kullanıldığı için de ağrıya neden olmayan, anestezi gerektirmeyen bir uygulamadır.

Peki, Botoks nedir? Nasıl etkisini gösterir?
Botoks tıpta ilk olarak şaşılıkta ve istenmeyen aşırı kas spazmlarının tedavisinde kullanılmıştır. Kozmetik alanındaki faydaları sonradan keşfedilmiştir. Botoksun bugün kırışıklık tedavisi dışında migren tedavisi, yüzdeki istenmeyen kasılmalar ve tiklerin tedavisi, aşırı terlemenin tedavisi, aşırı tükrük üretiminin tedavisi, bazı kronik ağrı sendromlarının tedavisinde de kullanılmaktadır.

Botoks uygulaması ağrılı mıdır? Anestezi gerekli midir?
Botoks çok ince ve kısa iğnelerle yapıldığı için hemen hemen hiç ağrıya neden olmaz. İsteğe bağlı olarak botoks öncesi cildinize sürülecek olan his azaltıcı kremler ya da buz uygulaması çok hafif olan ağrı duyusunu daha da azaltır.

Botoksun etkisi ne kadar sürer?
Botoksun etkisi 3-4 gün içinde başlar ve maksimum etkinliği 4-8. haftalarda hissedilir. Botoksun toplam etkinlik süresi 4 -6 ay olmakla birlikte çok aktif çalışmayan kas gruplarında ve tekrarlayan botoks injeksiyonlarında etki 9 aya kadar uzayabilir.

Botoks hangi kırışıklıklarda faydalıdır?
Botoks, tekrarlayan kas hareketlerinin neden olduğu dinamik olarak adlandırılan kırışıklıklarda etkilidir. Bu kırışıklıklar sizin daha yaşlı, sinirli ya da yorgun görünmenize neden olurlar. Kaşların arasındaki, alnınızdaki, göz çevresindeki kırışıklıklar, burun üzerindeki, dudak ve ağız çevresindeki ve hatta boyun bölgesindeki kırışıklıklarda kullanılabilir. Hatta kaşları düşük olan hastalarda kaşları kaldırmak için de uygulanabilir.

Botoks uygulamasının riskleri nelerdir?
Kırışıklık tedavisinde kullanılan dozlarda hayati tehdit eden hiç bir riski yoktur. Ancak yanlış bölgelere yapılan uygulamalar sonucu istenmeyen kozmetik sonuçlar, örneğin göz kapağında düşüklük, ağız köşesinde asimetriler oluşturabilir. Botoks cildinde aktif enfeksiyon bulunan insanlara, kas hastalığı bulunan insanlara, aminoglikozit türevi antibiyotik kullananlara ve gebelere yapılmaz.

Botoks sonrası nelere dikkat etmeliyim?
İlk bir kaç saat Botoksun istenmeyen yayılımını engellemek için uyumamanızı ya da yan yatmamanızı, aynı gün ağır egzersiz yapmamanızı ya da sauna-banyoya girmemenizi öneririm. Uygulama alanlarına masaj yapmanıza gerek yoktur. Uygulama sonrasında yüz kaslarınızı normal şekilde kullanmaya devam edebilirsiniz.

Boğaz Reflüsü (Larengofarengeal Reflü) nedir?

Mide sindirim enzimleri ve asit salgılar ve mide içeriği normalde bağırsaklara doğru hareket eder. Yemek borusunun alt ve üst kapakları hep kasılı şekilde durur ve mide içeriğinin geriye kaçışını engeller. Herhangi bir nedenle mide içeriğinin yukarı kaçması durumunda reflü gerçekleşmiş olur. İki türlü reflü vardır.

  • Gastroözofageal reflü (mide reflüsü) – mide içeriğinin yemek borusunun alt kısmına kaçması
  • Laringofaringeal reflü (boğaz reflüsü) – mide içerinin boğaza, genize ve ses tellerine kaçışı

Yemek borusunun alt kısmı mideden salgılanan asit ve sindirim enzimlerine kısmen de olsa dayanaklıdır. Mide içeriğinin gün içinde 20-30 defaya kadar yemek borusunun alt kısmına kaçması neredeyse normaldir. Boğaz mide asidi ve sindirim enzimlerine dayanaksız olduğundan bu içeriğin boğaza temas etmesi boğazda ses tellerinde ve yemek borusunun girişinde ödem ve salgıların artmasına neden olur.

Larengofarengeal reflü de şikâyetler nelerdir?
Boğaz reflüsü daha çok ses kısıklığı, boğazda takılma hissi, kuru ve inatçı öksürük, sıkboğaz temizleme hissi, geniz akıntısı hissi, yemeklerden sonra ve sabahları ağızda acı-ekşi tat ve zaman zaman kötü ağız kokusuna neden olmaktadır. Mide reflüsünden farklı olarak boğaz reflüsünde mide ağrısı, midede şişkinlik ve göğüs arkasında yanma her zaman olmaya bilir.

Larengofarengeal reflü tanısı nasıl konulur?
Boğaz reflüsü tanısı dikkatli alınan hasta öyküsü, özel kameralarla (endoskop) yapılan boğaz, ses teli muayenesi ve burundan yemek borusuna gönderilen PH metre ile konulmaktadır.

Larengofarengeal reflü tedavisi nedir?
Boğaz reflüsünde, ilaç tedavisinin yanı sıra bazen sadece bazı günlük alışkanlıklarınızı değiştirerek bile rahatlayabilirsiniz. Diyetten fayda görmeyen hastalara mide asit salgısını azaltan ilaçlarla tedavi gerekebilir.

Larengofarengeal reflüde nelere dikkat etmem gerekir?

  • Öğünler mideyi tam dolduracak kadar fazla yemeyin, tercihen az-az sık yemeye çalışınız.
  • Uyumadan önceki 2-3 saat içinde bir şeyler yememeye çalışınız.
  • Yüksek yastıkla yatmanız boğaza asit kaçışını önleyecektir.
  • Bel ve karın bölgesini aşırı sıkan kıyafetler giymeyiniz.
  • Tok karına spor yapmayınız. Özellikle karın egzersizlerinden uzak durunuz.
  • Gün içinde ve özellikle uyku öncesinde acılı, baharatlı, aşırı yağlı, asitli ve gazlı içecekler, hazır meyve suları, koyu çay, kahve, çikolata ve kakao içeren yiyecek ve içecekleri tüketmemeye çalışınız.
  • Poğaça ve börek gibi yağlı hamurlu yiyeceklerden uzak durunuz.
  • Süt, yoğurt, ayran tüketmemeye çalışınız.
  • Portakal, Mandalina, Limon, Nar,  Ekşi elma, Kivi tüketmeyiniz.
  • Sigara ve alkol tüketmeyiniz.
  • Yemeklere aşırı limon suyu ve sirke eklemeyiniz.
  • Fast food ve kızartma yiyeceklerden ziyada ızgara ve haşlanmış yiyecekleri tercih ediniz.
  • Yemeklerde ketçap ve mayonez kullanmayınız.
  • Gün içinde 1.5 -2 lt su içmeya çalışınız.

Baş Dönmesi (Vertigo)

Latince dönmek fiilinden gelmektedir, denge sisteminde ortaya çıkan fonksiyon bozukluğu sonucu baş dönmesi olarak adlandırılır. Vertigo sırasında hastalar çevredeki eşya veya insanların etrafında döndüğünü ifade ederler. Kendi çevresinde 4-5 defa döndükten sonra duran veya lunaparkta dönme dolaba binip inen sağlıklı insanlarda ortaya çıkan baş dönmesi vertigoyu çok iyi tarif etmektedir. Kişide ortaya çıkan sağ veya sola doğru denge kaybı, sersemlik hissi, başta ağırlık olması veya yerin ayaklar altından kayması durumu vertigo değildir. Bu gibi durumlar dizziness olarak adlandırılır ve bu da denge bozukluğu içinde yer almasına rağmen vertigoya göre tedavisi farklılık gösterir.

Vertigo bir hastalık değildir; bir semptom yani bulgudur. Nasıl baş ve kol ağrısı veya ayakta uyuşukluk bir hastalık olmayıp bir hastalık sonucu ortaya çıkıyorsa vertigo da benzer şekilde bir hastalığın neden olduğu bulgudur. Bu nedenle hangi hastalığın vertigoya neden olduğu araştırılarak tanıya gidilmelidir. Vertigoya neden olan her hastalığın tedavisi farklıdır. Bu nedenle vertigonun tedavisi altta yatan hastalık tespit edildikten sonra yapılmalıdır.

Halk arasında varolan “vertigonun tedavisi yoktur” inanışı yanlıştır. Vertigo tedavisinin başarısız oluşundaki ana neden çoğu zaman tanının doğru konamamasıdır. En sık vertigo nedeni olan ve denge kristallerinin dağılması olarak adlandırılan Benign Paroksismal Pozisyonel Vertigo’da tanı doğru konur ve kristallerin dağıldığı yarım daire kanalı doğru olarak tespit edilirse tek manevra ile 10 dakika içinde %90’ın üzerinde tedavi sağlanmaktadır.

Diğer vertigoya neden olan hastalıklarda da, hastanın gerekli yaşam şartlarına uyması ve düzgün ilaç kullanımı ile şikayetler ya tamamen geçmekte ya da hayatı etkilemeyecek seviyeye inmektedir.

Hangi hastalıklar vertigo görülmesine yol açabilir?
Vertigo ve denge bozukluğuna neden olan hastalıklar görülme sıklığına göre aşağıdaki gibi sıralanmıştır.

  • Benign paroksismal pozisyonel vertigo (BPPV)
  • Meniere Hastalığı
  • Vestibüler nörinit à denge sinirinin iltihabı
  • Vestibülopati (İç kulak denge sisteminin işlev bozukluğu)
  • Labirentit (iç kulağın iltihabı)
  • Migren (iç kulak migreni)
  • Psikolojik nedenlere bağlı vertigo
  • Barotravma (yüksek basınca maruz kalınması sonrasında iç kulakta hasar oluşması)
  • Akustik travma (yüksek sese maruz kalınması sonrasında iç kulakta hasar oluşması)
  • Akustik nörinom (iç kulak sinirinden kaynaklanan tümör)
  • Beyne giden kan damarlarında daralma
  • Multipl skleroz
  • Beyin tümörleri
  • Boyun omurga ve kas yapısında ortaya çıkan hastalıklara bağlı gelişen denge bozuklukları ve vertigo

Sık olarak vertigo ve denge bozukluğuna neden olan hastalıkların kısaca değerlendirilmesi:

1- Benign paroksismal pozisyonel vertigo: Yatağa yatarken, yataktan kalkarken, ayakkabılarını giymek için eğildiklerinde veya raftan bir şey almak için başlarını kaldırdıklarında kısaca baş hareketleriyle ortaya çıkan vertigo ile ortaya çıkar. Çoğu hastada baş dönmesi 5-15 saniye  sürer ve az kişide 1 dakika veya üstüne çıkabilir. Halk arasında “denge kristallerinin dağılması” olarak adlandırılan bu hastalıkta iç kulaktaki denge organında doğal bulunması gereken yerden ayrılan kalsiyum-karbonat kristalleri yarım daire kanalları içine düşerek  başın hareketi sırasında yarım daire kanalları içindeki sıvı içinde hareket ederek baş dönmesine neden olurlar. Kişi oturur pozisyondan yatar pozisyona geçince  şiddetli baş dönmesi olur yine aynı şekilde yattığı yerden doğrulup oturunca da yine aynı şekilde baş dönmesi ortaya çıkmaktadır. Her iki kulakta değişik yönlere doğru uzanan 3’er adet yarım daire kanalı mevcuttur. Kristallerin düştüğü doğru kanal tespit edildikten sonra yaklaşık 10 dakika süren manevra ile kristaller yarım daire kanalı içinden ayrıldıkları alana geri yollanır. İlaç kullanmadan yapılan ilk manevra sonrası tedavide başarı oranı % 85’in üzerindedir.
2- Meniere Hastalığı: Bu hastalığı tarif eden Fransız bilim insanının adı nedeniyle bu isimle anılır. İç kulakta ses dalgalarının oluşturuduğu titreşimlerin alınıp elektriksek enerjiye çevrilip beyne iletilmesi iç kulak sıvılarının dalgalanması ile olmaktadır. Yine vücut ve baş hareketleri, iç kulaktaki denge sıvılarının hareket etmesi ile değerlendirilmekte ve sıvı dalgaları reseptör organ tarafından elekriksel dalgaya dönüştürülerek beyne iletilmektedir. Bu iç kulaktaki sıvıların basıncının artması sonucu Meniere Hastalığı gelişir.  İç kulak sıvı basıncının arttığı ataklar sırasında vertigo, işitme kaybı, kulakta çınlama ve kulakta dolgunluk ortaya çıkar. Vertigoya mide bulantısı ve kusma eşilk edebilir. Bu ataklar dakikalarca sürebildiği gibi saatler veya bir gün süreyle devam edebilmektedir. Senede bir atak görülebildiği gibi haftada bir atağın görülebildiği, kişilerin hayatını idame etmesini engelleyecek seviyelere ulaşabilmektedir. Tam olarak sebebi bilinmemekle beraber genetik geçiş, orta kulak iltihabı, kafa travması, kulak ameliyatları, iç kulaktaki anatomik bozukluklar bu hastalığa neden olabilmektedir. Tedavi tuz alımının azaltılması, kafeinli içeceklerden uzak durulması, sigara kullanılmaması ve stresten uzak durulması önerilir. Ayrıca hastalığın şiddetine ve hastalığın atak sayısına göre ilaç tedavisi uygulanmakta ve bu şekilde tedavinin sağlanamadığı durumlarda orta kulağa ilaç uygulamaları ve çeşitli ameliyatlar uygulanabilmektedir.
3- Vestibüler Nörinit: İç kulaktaki denge organı ile beyin arasında bağlantıyı sağlayan denge sinirinin iltihabı ile ortaya çıkar. Ani başlayan çok şiddetli vertigo, mide bulantısı ve kusma insanda panik oluşturu ve zaman zaman ölüm korkusunu beraberinde getirir. Baş dönmesinin çok şiddetli olduğu durumlarda günlerce yataktan kalkmak mümkün olmayabilir ve şiddetli mide bulantısı, yemek yeme ve su içmede zorlanmaya neden olabilir.  Vertigo günler içinde azalır, fakat denge bozukluğu aylarca, gerekli takip ve tedavi desteğinin sağlanmadığı durumlarda yıllarca devam edebilir. Yoğun baş dönmesinin ilk günlerinde kişi gerekirse hastaneye yatırılıp serum ile birlikte yoğun tedavi uygulanmalı ve en erken dönemde hareket etmesi sağlanmalıdır.

Kısaca:

  • Vertigo hastalık değil, bir hastalığın bulgusudur.
  • Vertigonun tedavisi yoktur inanışı yanlıştır.
  • Vertigo altta yatan hastalığın tanısı doğru yapıldığı takdirde kontrol altına alınabilmekte ve tedavisi sağlanmaktadır.
  • Vertigoya neden olan hastalığın tanısı her zaman kolay olmadığı için hastalar uzman ekip tarafından modern cihazların bulunduğu merkezlerde değerlendirilmelidir . 

Kulak Burun Boğazda Lazer

Tıbbi yada cerrahi amaçlarla kullanılan lazerlerin geçmişi aslında çok da yeni değildir. KBB’ de lazer kullanımı 1970’lerde başlamıştır. Yıllar içerisinde yeni lazer çeşitleri geliştirilmiş, kullanım alanları da daha iyi belirlenmiştir. Fizik ve uygulama özelliklerine göre çok değişik lazerler mevcuttur. Kulak burun boğaz hastalıklarında en sık kullanılan lazerler CO2 (karbondioksit), KTP, Ho:YAG (holmiyum), Nd:YAG(neodiyum) gibi lazerlerdir. Her birinin değişik fizik özellikleri vardır ve bu özellikler kullanım alanlarına göre tercih edileni belirler. Örneğin CO2 lazer daha çok bazı ses teli hastalıklarında ve basit horlama cerrahisinde kullanılırken KTP, Ho:YAG ve Nd:YAG lazerler burun tıkanıklığına yol açan konkaların cerrahisinde daha fazla tercih edilmektedir .Göz yaşı kanalı tıkanıklığı cerrahisinde de Ho:YAG lazerin üstünlüğü belirgindir. Zaman zaman basında lazer cerrahileri mucize gibi tanıtılmakta yada tam tersi olarak kötülenmektedir. Oysa görüldüğü gibi bir tek lazer ve/veya bir tek hastalık ve uygulama söz konusu değildir ki genel bir sonuç verilebilsin. Konu ne yazık ki bir rekabet stratejisi haline dönüştürüldüğü için lazer iyi yada lazer kötü şeklinde pozitif bilim anlayışına aykırı genel yorumlar bile yapılabilmektedir.

Özetlemek gerekirse aslında lazer sadece bir araçtır. İyi seçilmiş hasta ve hastalık durumlarında ve uygun lazerin kulanılması halinde, konu ile ilgili eğitim ve deneyimi bulunan uzmanların elinde başarılı sonuçlar veren sıradan bir araç.

Kulak burun boğaz sahasındaki kullanımı  son yıllarda  sınırlı ve seçilmiş vakalar dışında oldukça nadirdir.