Kolesteatomlu kronik orta kulak iltihabi nedir?

Kronik orta kulak iltihabı, çeşitli orta kulak iltihap tiplerinin yıllar içinde gelişen, kalıcı formudur. Hastalık kulak zarını- kulak kemikçiklerini etkilenme çeşitlerine göre farklı klinik tablolarla kendini gösterebilir. Kimi zaman akıntılı kulak kimi zaman işitme kaybı gördüğümüz sık klinik tablolardır. Genellikle, erken çocukluk çağında başlayan orta kulak iltihaplarının yeterince tedavi edilip kontrol altına alınmaması ile oluşur.  Erken çocukluk çağında başlayanlar 8-10 yaş civarında tanı alır.

Kronik orta kulak iltihabının iki ana gruba ayrılır;

  • basit orta kulak iltihabı
  • kolesteatomlu orta kulak iltihabı

Basit orta kulak iltihabında yalnızca zarda delik ve kemikçik sistemde etkilenme söz konusudur. Kolesteatomlu orta kulak iltihabı ise, zar ve kemik zincirde ileri harabiyetin yanı sıra, komşu kemiklerde erimeyle seyreder. Kolesteatomlar sıklıkla bir kist veya cep şeklinde olup,  kulak içinde yanlış yerde gelişen cilt olarak tanımlanırlar. Büyürken temasta oldukları kemik dokuda harabiyet oluşturmaları sebebiyle işitme kaybı, baş dönmesi, beyin içinde iltihap ve yüz felci gibi ciddi problemler doğurabilirler. Kronik orta kulak iltihapları; akıntısız, akıntılı veya dönem dönem akıntılı olabilir. Çoğunlukla ilaç tedavisi ile kronik orta kulak iltihaplarının akıntısı kesilebilir iken kolestatomlu kronik otitis mediada akıntı ilaç tedavisine yanıtsız kalır. Kolestatomlu kronik orta kulak iltihabında kulak akıntısı kötü kokuludur.

Kolestatomlu kronik orta kulak iltihabi nasıl oluşur?
Kolesteatom orta kulakta tekrarlayan iltihabi durumlar sonucunda veya östaki tüpü çalışmasında yetersizlik olduğu durumlarda oluşur. Östaki tüpü orta kulak basıncını eşitlemek için genizden hava geçişini sağlayan, orta kulak ile genzimiz arasında belli durumlarda açılıp kapanma görevi olan bir tüptür. Alerji, nezle veya sinüzit gibi nedenlerle östaki tüpü yetersiz çalıştığında orta kulaktaki hava vücut tarafından emilir, kulakta kısmi bir vakum (negatif basınç) meydana gelir. Negatif basınç, kulak zarını içeri doğru çekerek zarda bir cep ya da kese oluşturur  (özellikle geçmişteki kulak iltihapları sebebiyle kulak zarının zayıfladığı bölgeler bu negatif basınca daha dayanıksızdır) . Oluşan bu kese veya cebin içerine yavaş yavaş kulak kirleri birikmeye başlar. Zamanla bu kese veya cep kendi kendini temizleyememeye başlar bu da kolestatom dediğimiz iltihabın temellerini hazırlamış olur. Orta kulakta ve çevre kafa kemikleri içinde kolesteatomun konjenital (doğumsal) bir şekli de görülebilir. Bununla birlikte yukarıda bahsettiğimiz kulak enfeksiyonlarına eşlik eden şekli en sık görülenidir.

Kolestatomlu kronik orta kulak iltihabi tehlikeli midir?
Kulak kolesteatomları tehlikeli olabilir ve hiçbir zaman ihmal edilmemelidir. Kemikte harabiyet sonucu iltihab, iç kulak ve beyin de dahil çevre bölgelere yayılabilir. Tedavi edilmediği takdirde sağırlık, beyin apsesi, menenjit ve nadiren de ölüme yol açabilir.

Kolestatomlu kronik orta kulak iltihabi nasıl tanı konulur?
Kulak burun boğaz hastalıkları ve baş boyun cerrahisi uzmanı muayenesiyle kolesteatomun varlığını saptayabilir. İlk tedavi kulağın dikkatlice temizlenmesi, antibiyotikler ve kulak damlaları ile olur.  Başlangıçtaki ilk tedavi, kulak akıntısını kesmeyi ve iltihabı kontrol altına almayı amaçlar. İşitme ve denge testleri mastoid kemiğin (kulak arkasındaki kemik) radyolojik tetkiki ve bilgisayarlı tomografisi gerekebilir. Bu testler işitme seviyesinin ve kolesteatoma bağlı harabiyetin derecesinin saptanması için yapılır. Kolesteatomun büyüklüğü ve yaygınlığının değerlendirilmesi için radyolojik ve odyolojik inceleme gerekir. Odyolojik inceleme ile hastalığın kişinin işitme seviyeleri belirlenir. Hastanın radyolojik olarak yapılan görüntüleme yöntemleri ile kulak kemikçikleri izlenmediği halde işitmesi iyi olabilir. Bu durumda iltihabın aynen kulak kemikçikleri gibi sesin iletilmesinde rol aldığı, iltihabın ameliyatla temizlenmesi durumunda kulak protezleri ile işitme artırılmazsa işitmenin azalabileceği bilinmelidir.

Kolestatomlu kronik orta kulak iltihabi nasıl tedavi edilir?
Kronik orta kulak iltihabı kolestatomlu olsun olmasın cerrahi tedaviyi gerektirir. Cerrahi tedavi çoğunlukla genel anestezi (narkoz) altında yapılır. Cerrahinin temel amacı kolesteatom ve enfeksiyonu temizlemek ve enfeksiyonsuz kuru bir kulak elde etmektir. İşitmenin korunması veya düzeltilmesi tedavide ikincil amaçdır Ciddi kulak hasarı olan vakalarda işitmenin ve kulağın anatomik bütünlüğünü korumak mümkün olmayabilir. Bu durumlara hastanın kulağı boş kavite haline getirilip kulak kanalı da bu boşluğu görebilecek şekilde genişletilebilir. Açık mastoidektomi kavitesi oluşturulan bu hastalar ömür boyu kulaklarını sudan korumak zorundadır. Nadiren yüz siniri tamiri, beyin sıvısı onarımı veya baş dönmesini kontrol altına almayı amaçlayan ek müdahaleler gerekli olabilir. Çok yaygın iltihaplar da kontrol için veya işitmenin sağlanması bir sonraki ameliyatlara bırakıldığı durumlarda 6 – 12 ay sonra ikinci bir ameliyat gerekebilir. İkinci ameliyat işitmeyi düzeltmeyi, aynı zamanda orta kulak ve mastoid kemik içerisinde olan kolesteatom artıklarını temizlemeyi amaçlar. Ciddi enfeksiyonu olan nadir vakalarda antibiyotik tedavisi için hastanede uzun kalış gerekebilir. İstirahat süresi 2-3 haftadır.

Kolestatomlu kronik orta kulak iltihabi nasıl takip edilir?
Cerrahi tedavi sonrası kolesteatomun tekrarlama riskinden dolayı hastanın ayaktan takibi önemli ve gereklidir. Açık mastoidektomi kavitesi oluşturulan hastalarda yeni enfeksiyonları engellemek ve kaviteyi temizlemek için birkaç ayda bir kontrol yapılmalıdır. Bazı hastalarda ömür boyu takip ve muayene gerekli olabilir.

Endoskopik sinüs cerahisi nedir ?

Endoskopik Sinüs Cerrahisi (ESC) paranazal sinüs diye adlandırılan burun boşluklarının müspet iltihabi durumlarında, polip denilen et büyümelerinde, travmalara bağlı veya nedensiz olabilen beyin sıvısı kaçaklarında başarı ile uygulanabilen lokal veya genel anestezi ile yapılabilen cerrahi yöntemdir. Sinüslerin karmaşık yapısı, göz-beyin gibi hayati organlara yakın komşuluğu nedeni ile dikkatle ve tecrübe ile yapılması gereken bir prosedürdür.
Cerrahi süresi hastalığın yaygınlığına göre değişmekle beraber ortalama yarım saat ile 2 saat arasında değişmektedir. Bu cerrahi sırasında eş zamanlı burun kıkırdak kemik eğrilikleri düzeltilebilir, estetik yapılabilir ve burun etlerine müdahale edilebilir.
Ameliyat sonrası burun orta kemiğine müdahale edilmediyse tampon kullanımı genelde gerekmez, ancak eğrilik düzeltilen durumlarda buruna tampon yerleştirilebilir.
Kimlere endoskopik sinüs cerahisi yapılır?
Kronik sinüzit hastalarına, nazal polipozis hastalarına, antrokoanal polip hastaları, inverted papillom hastaları, sinüzite bağlı göze hastalık yayılmış olanlarda, nazal kavite veya sinüslerin kitlelerine, travmalar sonrası beyin omurilik sıvısı kaçakları olanlara, durdurulamayan burun kanamaları kontrolleri için dibi burun ve sinüslerle ilgili bir çok hastalıkta başarı ile uygulanabilmektedir.
Ameliyat sonrası dönem nasıl olur?
Ameliyat sonrasında antibiotik kullanımı, burun boşluğunu nemlendiren ve kabuklanmayı azaltan serum suyu kullanımı, alerjik ve polipli hastalarda ameliyat sonrasında kortizon içeren spreyler ve damlalar kullanımı önerilebilir.
Endoskopik sinüs ameliyatları sonrasında burun boşluklarının ofis ortamında tekrarlayan ortalama birer haftalık aralıklarla iyileşme sağlanana kadar pansumanları olabilmektedir.
Endoskopik sinüs cerahisi komplikasyonları nelerdir?
Burun kanaması, burun iltiabı, burun boşluğunda yapışıklıklar, narkoza bağlı sıkıntılar gibi risklerin yanında daha nadiren göz içine kanama, şah damar yaralanması, göz yaralanması, çift görme,görme bozuklukları, göz yaşı kanalı zedelenmesi ve beyinle ilişkili komplikasyonlar gelişebilir.

Dış Kulak Yolu İltihabı -Eksternal otit- nedir?

Dış kulak yolu veya kulak kanalı, dış kulağı kulak zarından ayıran bölümdür. Bu kanalın etkilenmesi ve yangısı eksternal otit olarak adlandırılır. Enfeksiyöz, alerjik ve dermatolojik nedenler dış kulak yolu iltihabına neden olabilir. Ancak en sık neden enfeksiyonlardır. Sık yüzen kişilerde olan hali ise yüzücü kulağı olarak adlandırılır.

Dış Kulak Yolu İltihabı risk faktörleri nelerdir?
Kulak kanalındaki serümen dış kulak yolunu koruyucu etkiye sahiptir. Kulak kanalının sık temizlenmesi, sık kulak çöpü kullanımı, veya yabancı cisimle (tığ vs) ile karıştırılması bu koruyucu tabakayı ortadan kaldırarak ve o bölgedeki cildi hasar vererek daha kolay enfeksiyon geçirmenize neden olabilir. Düzenli, kulak koruması olmadan, yüzmek ayrıca risk faktörüdür. Ayrıca işitme cihazları, sık kullanılırsa kulaklık kullanımı risk faktörü olarak kabul edilebilir.

Dış Kulak Yolu İltihabı belirtileri nelerdir?
Dış kulak yolu iltihabında kulak çekildiğinde, kulak önünde tragus adı verilen küçük kıkırdak çıkıntıya bastırıldığında veya kulak kepçesi hareket ettirildiğinde artan kulak ağrısı olur. Bu ağrı ayrıca tanı için tipik özelliktedir. Bunun dışında kulak kaşıntısı, kulak dolgunluğu, kulakta çınlama, kulaktan akıntı ve tıkanıklığa bağlı bir miktar işitme kaybı olabilir.

Dış Kulak Yolu İltihabı tanısı nasıl konulur?
Dış kulak yolu iltihabı tanısı için fizik muayene yeterli olmaktadır. Kulak muayenesinde dış kulak yoluna bakıldığında kırmızı, şiş, ve akıntılı bir dış kulak yolu görülmesi tanıyı koydurur. Ek kan tahlili ve görüntüleme yöntemi genelde gerekmez.

Dış Kulak Yolu İltihabı tedavisi nedir?
Tedavi dış kulak yolu iltihabının ne kadar ciddi olduğuna göre belirlenir. Tedavideki amaç kulak ağrısını azaltmak ve enfeksiyonu ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle kulaktaki enfeksiyonu ve yangıyı azaltacak antibiyotikli veya farklı içerikli kulak damlaları verilir. Ağrı kesiciler ağrı için kullanılabilir. Ağızdan antibiyotik kullanımı bazı olgularda gerekip bu konudaki karar KBB uzmanınca verilecektir. Tedavi süresince kulağın sudan korunması faydalı olacaktır.
Dış kulak yolu iltihabı özellikle şeker hastaları, vücudun savunma sistemini etkileyen hastalıklara (HIV vs.) sahip kişilerde ve kafa bölgesine radyoterapi alan kişilerde yayılarak tehlikeli tablolara yol açabilir.

Çene Eklemi (Temporomandibüler Eklem) Hastalıkları

Çene eklemi, alt çene kemiği ile şakak kemiğinin oluşturduğu eklemdir. Bu iki kemik arasında aşınmayı engelleyen, eklem hareketlerini kolaylaştıran kıkırdak bir yastıkçık vardır. Eklemi çevreleyen eklem kapsülü ve kemikleri bir arada tutan bağlar da eklem bütünlüğünü sağlar. Çene eklemi konuşma, çiğneme gibi fonksiyonları yerine getirir.

Çene eklem hastalıkları nelerdir?

  • Çene kilitlenmesi, çene çıkıkları
  • Travmalara bağlı kırıklar
  • Çenenin doğuştan olan hastalıkları (Az ve eksik gelişmiş eklem yapılanması)
  • Çenenin tümöral hastalıkları
  • Çeneyi etkileyen romatizmal, iltihabı, nörolojik ve psikiyatrik hastalıklar
  • Çenenin fonksiyon bozuklukları(Ağrılı çiğneme, kısıtlı ve kayarak açılma, ısırma ve koparmada zorluk

Çenenin sağlıklı çalışmasını bozan etkenler nelerdir?

  • Sürekli tek tarafta çiğneme, diş sıkma, diş gıcırdatma
  • Çene ve yüzü etkileyen kazalar (kırıklar, eklem bağlarında kopma), spor yaralanmaları
  • Eklem ve çevresini etkileyen tümörler, sistemik hastalıklar (İltihaplı romatizma vb.)
  • Uzun süren ve ağız açıklığını zorlayan diş tedavileri, anestezide çenenin aşırı zorlanması
  • Kalem ve benzeri sert cisimleri ısırma, sakız çiğneme, parmak emme, tırnak yeme gibi alışkanlıklar
  • Omuzların ve boynun aşırı öne eğilmesi (duruş bozuklukları)
  • Omuzla çene arasında telefon tutmak
  • Bazı psikolojik rahatsızlıklar
  • Doğumsal eklem bozuklukları (eklemin tam gelişmemiş olması gibi)
  • Dişlerin birbiriyle ilişkisini değiştirecek yükseklikte yapılan dolgu ve kaplamalar
  • Keman çalınması (tutma şekli nedeniyle çeneye baskı) olarak sıralanabilir.

Çene eklem hastalıklarında belirtiler nelerdir?

  • Kulak ağrısı, yanaklarda ağrı, çınlama, baş dönmesi
  • Şakaklarda yoğunlaşan baş ağrısı, boyna yayılan ağrı
  • Çenenin açılmasında zorluk, çene açılırken ses oluşması, çene kilitlenmesi
  • Çene çıkıkları
  • Ağız açılırken çenenin bir yana doğru kayarak açılması
  • Isırma, lokma koparma ve çiğneme fonksiyonlarında bozulma
  • Alt ve üst dişlerin kapanmasında bozukluk
  • Dişlerde hassasiyet, aşınma, sallanma ve kırılma görülebilir.

Çene eklem hastalıklarında tanı nasıl konulur?
Hastaların büyük çoğunluğunda muayene ile tanı konabilir. Gerekli durumlarda normal grafiler, bilgisayarlı tomografi, MR (emar), eklem içini görüntüleyen endoskopik çalışmalar, sintigrafi veya PET yapılabilir.

Çene eklem hastalıklarında tedaviler nelerdir?
Tedavinin amacı hastanın ağrısını ortadan kaldırmak, normal çene fonksiyonlarını geri kazandırmaktır. Tedavi hastalığı oluşturan sebebe göre planlanır. Başarıdaki en önemli etken hastanın eğitilmesidir. Çiğneme alışkanlığının değiştirilmesi (çift taraflı çiğneme), diş sıkma, gıcırdatma problemi olan hastalarda gece plağı (splint) kullandırılması, ilaç tedavileri, diş problemlerinin giderilmesi, eklem ve çiğneme kaslarına yönelik fizik tedavi uygulamaları ve egzersizlerle hastaların çoğunda tedavi sağlanır. Ağrılı olgularda eklem içinin yıkanması (artrosentez) ağrıyı azaltır. Travma, tümör, alt çenenin şakak kemiğine kaynaşması (ankiloz) gibi durumlarda cerrahi tedavi uygulanır. Tedavinin gereğine göre, kulak burun boğaz, fizik tedavi, psikiyatri uzmanları ve diş hekimleri (çene cerrahları, ortodontistler) birlikte çalışırlar. Hastalar kendilerine verilen tıbbi tedaviyi (ilaçlar, splint, egzersizler) düzenli olarak uygulamalı, önerilen süre boyunca sert gıdalardan kaçınmalı, doktorunun belirttiği süre boyunca sulu ve yumuşak gıda yemeli, ağız ve diş sağlıklarına özen göstermelidirler.

Burun Polibi (Nazal Polip) Nedir – Op.Dr.Arzu Tüzüner

Nazal Polip Nedir?
Nazal polipler, burun ve sinüs mukozasından kaynaklanan soluk pembe renkli, gözyaşı şeklinde tüm burun ve sinüs boşluklarını doldurabilen kötü huylu olmayan oluşumlardır. Aspirin duyarlılığı olan vakaların burunda nazal polip varlığı açısından değerlendirilmesi gereklidir.  Nazal polipler burunda anatomik olarak yerleşik konkalar adı verilen yapılan hipertrofisinden farklıdırlar. Toplumda erişkin bireylerin yaklaşık %1-4 ünde, çocukların %0.01 inde nazal polip mevcuttur.
Nazal polipler sinüs ağızlarını tıkamadıkça ve büyük boyutlara ulaşmadıkça genellikle çok belirti vermezler. Fakat sinüs ağızlarını tıkarlarsa bu boşluklarda oluşan mukus sirküle olamaz ve koyulaşarak sinüs içerisinde enfeksiyon ve kist oluşumuna neden olabilir. Ayrıca ileri boyuttaki polipler burun boşluğunu doldurduğunda burun tıkanıklığı koku almada bozukluk, ağızdan nefes almaya bağlı horlama, ağız kuruluğu boğazda yanma, geniz akıntısı gibi belirtilere neden olabilir.

 Nazal Poliplerin Oluşumda Hangi Faktörler Rol Oynar?
Burun poliplerinin oluşumunda allerji, astım, genetik yatkınlık, kronik rinosinüzit ve genetik yatkınlık rol oynamaktadır. Bu faktörler, burun içerisinde kronik bir inflamasyona yol açarak burun mukozasının ödemlenmesine ve içerisinde yoğun sıvı birikimi olan polipoid yapıların oluşmasına neden olurlar. Nazal polipozis, astım ve aspirin aşırı duyarlılığından oluşan ve  ‘ Samter Triadı ‘adı verilen bir sendromun komponenti olup bu hastalarda nazal polip gelişimi daha saldırgan seyreder. Çocuklarda, nazal polip erişkinlere göre çok daha nadir görülen bir durum olup çocuk hastalar kistik fibrosis ve astım açısından incelenmelidir.

Nazal Polipler Nasıl Tedavi Edilir?
Tanı anında burun içerisinde poliplerin yaygınlığı hastanın şikayetleri ve beklentileri, alerjisinin olup olmaması, klinik bulgular ve görüntüleme yöntemleri (paranazal sinus tomografi) tedavinin seçiminde yardımcıdır. Nazal polipler medikal veya cerrahi olarak tedavi edilirler.

  • Medikal Tedavi

Poliplerin büyük çoğunluğu intranazal ve sistemik kortikosteroid tedavisi ile küçülmekte olup burun tıkanıklığında düzelme, koku almada artış, nazal akıntıda azalma gibi yaşam kalitesini artıran bir iyilik hali sağlamaktadırlar. Eğer eşlik eden allerjik nezle, astım varsa lökotrien antagonistleri, antihistaminikler tedavide kullanılan ek ilaçlardır.  Sinüslerde tıkanıklığa bağlı oluşan akut sinüzit ataklarında antibiyotikler ve non-steroid antiinflamatuarlar, dekonjestan ilaçlar tedaviye eklenebilir.

  • Cerrahi Tedavi

Nazal polipler sinus girişlerini tıkadıklarında sinüslerde drenaj bozukluğuna bağlı kronik enfeksiyon ve inflamasyon mevcutsa, nazal boşluğu bütünüyle dolduran ve medikal tedaviye yanıt vermeyen polipler var ise tedavi cerrahidir.  Cerrahi tedavi, endoskopik sinus cerrahisi olarak burun içi yaklaşımla uygulanır. Hastalığın yaygınlığına ve eşlik eden ek bir patoloji bulunup bulunmamasına bağlı olarak sadece nazal poliplerin temizlendiği polipektomi veya genişletilmiş sinus müdahaleleri uygulanabilir.

Bademcik ameliyatarı sonrası nelere dikkat etmek gerekir

Bademcik ameliyatı sonrası nelere dikkat etmek gerekir?
Bademcik ameliyatı sonrası hastalar hastanede bir süre takip edilir. Anestezi etkisi geçene kadar bir şeyler yiyip içmek yasaktır. Yeme içmenin başlayacağı zamanı doktorunuz veya hemşireniz size söyleyecektir. Cerrahi sonrası genelde tonsil diyeti olarak bilinen özel bir beslenme türü verilir.

Cerrahi sonrası tekrar kanama görülebilir. Primer (ilk 24 saatte olan kanama) veya sekonder kanama ise ( birinci günden sonra) oluşabilir. Ağızdan kan gelmesi veya kan kusma durumunda hemen doktorunuza başvurmanız gerekir.

Cerrahi sonrası ağrı en sık gözlenen sıkıntıdır. Ağrı yutma sırasında veya kulağa vuran karakterde olabilir. Bu da  da basit ağrı kesiciler içeren tedavilerle kontrol altına alınabilirse de bazen sık ve kuvvetli ağrı kesiciler gerekebilir. Tam iyileşme için genelde 2 hafta gerekmektedir. İyileşme döneminde doktorunuzun uygun göreceği sürece istirahat etmek ve sportif-yorucu faaliyetlerden kaçınmak gerekir.  2 hafta boyunca azalan şekilde ağrı en sık komplikasyonudur. Bunun dışında ağrıya bağlı yutma zorluğu, ses tonunda değişiklikler gözlenebilmektedir.

Ani gelişen orta kulak iltihabı (Akut Otitis Media) nedir?

Akut otitis media poliklinikte sıkça karşılaşılan bir hastalıktır. Özellikle çocuklarda antibiyotik reçetelenmesinin en sık nedenlerinden biridir. Ateşi olan çocuk hastada ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken hastalıklardan biridir.
Hastalık orta kulakta iltihap birikimi ile karakterizedir. Orta kulak dediğimiz yer kulak zarı ile iç kulak arasında kalan boşluktur.

Hastalığın gelişmesinde en önemli nedenlerden biri östaki tüpü adını verdiğimiz orta kulakla geniz arasında irtibatı sağlayan tüpün görevini yerine getirememesidir. Üst solunum yolu enfeksiyonları, alerji, bağışıklık sisteminin zayıflaması, anatomik bozukluklar ve genetik yatkınlık bu tüpün çalışmasını bozan nedenler arasındadır. Kalabalık ortamlarda bulunma ve çocukların sigara dumanına maruz kalması hastalığa yakalanma ihtimalini arttıran diğer faktörler arasındadır.


Orta kulak ve östaki tüpünün anatomik görünümü

Üst solunum yolu sıklığının arttığı sonbahar ve kış aylarında hastalığın görülme oranı artmaktadır.
Hastalık her yaşta görülebilmesine rağmen çocukluk döneminde daha sık rastlanır. Çocukların %80’inden fazlası 3 yaşına gelene kadar en az bir kez orta kulak iltihabı atağı geçirmektedir. Bunun nedeni çocuklarda östaki tüpünün hem gelişimini tamamlamış olması hem de anatomik özellikleri nedeniyle mikropların genizden orta kulağa daha kolay geçebilmesidir.
Hastada en sık görülen şikayetler arasında kulak ağrısı, ateş, kulak akıntısı, iştahsızlık ve huzursuzluk görülebilir. Kulakta dolgunluk ve işitme kaybı diğer şikayetler arasındadır. Tanı koymada hastanın şikayetleri ve kulak muayenesi genellikle yeterli olur. Muayenede kulak zarında kızarıklık veya matlık, bombeleşme ve zar hareketlerinde azalma görülür. Kulak zarı testi tanının kesinleştirilmesi ve diğer hastalıklardan ayrımda yardımcı bir testtir. Kan tahlilleri ve tomografi, MR gibi görüntüleme yöntemleri ancak hastalık ilerleyip ciddileştiğinde gereklidir.


Orta kulak iltihabının muayane esnasındaki görünümü

Hastalık tedavi edilmediği takdirde ciddi tehlikelerle karşılaşma ihtimali mevcuttur. Bu tehlikeler arasında iltihap bazen yüz sinirine yayılıp yüz felci, beyin zarlarına yayılıp menenjit, iç kulağa yayılıp baş dönmesi ve beyine yayılıp beyin apsesi sayılabilir. İki yaşın altındaki bebeklerde ve yenidoğanlarda da hastalık çabuk ilerleyebileceği için tedavi verilmesinin yanı sıra hastalar yakın takip edilmelidir.
Tedavide genellikle ağızdan alınan antibiyotik ve ağrı kesici-ateş düşürücü ilaçlar yeterlidir. Genellikle 10 günlük antibiyotik tedavisi yeterlidir. Ancak komplikasyon adını verdiğimiz ciddi durumların gelişmesi durumunda kulak zarına çizik atmak veya tüp takmak suretiyle orta kulaktaki iltihabın hemen boşaltılması gerekebilmektedir. Ayrıca bu gibi durumların gelişmesi halinde antibiyotik tedavisi iğne yoluyla verilmelidir.
Sık sık orta kulak iltihabı geçiren çocukları 2 hafta sonra, böyle bir hikayesi olmayan çocuklarda ise 1 ay sonra kontrole çağırmak yeterlidir. Büyük çocuklarda ve erişkinlerde tedavi sonrası hastada sıkıntı yoksa kontrol gerekmeyebilir.
Grip aşıları ve gripli insanlardan uzak durmak hastalığa yakalanmayı önlemek açısından faydalı olabilir.

Alerjenler ve Alerji Testleri

Alerjenler nelerdir?
Genel olarak sık rastlanan alerjenler şu şekilde sıralanabilir.

Polenler (Çayır-çimen, ağaç, yabani ot) rüzgarla taşınarak ağız, burun ve göz yoluyla vücuda girebilirler. Coğrafi yaşam alanı semptomların ortaya çıkma zamanı ve süresinde doğrudan belirleyicidir. Çok küçük polenler alt hava yollarına kadar ulaşabilirler. Çayır çimen polenleri astım ve alerjinin dünyadaki en sık sebeplerinden biridir. Genellikle polenler öğleden sonraları havada daha yoğun konsantrasyonda bulunurlar. Batı’da Mayıs-Temmuz aylarında daha sık görülürler.

Mantarlarhava yolu ile seyahat ederler ve genellikle banyo gibi sıcak ve nemli ortamlarda bulunurlar. Aspergillus ve Penicillium türleri daha çok iç ortamlarda bulunup yıl boyu alerjiye sebep olurlarken, Alternaria ismi verilen dış ortam mantarları ise sıklıkla sıcak havalarda alerjiye neden olmakla birlikte astımlı hastalarda ölüme yol açan reaksiyonlara sebep olabilirler.

Ev tozu akarları0.33 mm büyüklüğünde çıplak gözle görülemeyen milimetrik canlılardır. İnsan deri artıkları ile beslenirler ve dışkılarının solunum yollarımıza ulaşmasıyla, duyarlı bireylerde alerjik reaksiyonlara neden olurlar. Yıl boyu alerjinin sebebidirler. Yastıklarınızda, yatağınızda, halınızda, koltuğunuzda, çocuğunuzun oyuncak ayısında mutlu mesut yaşarlar. Mantarlar gibi sıcak nemli havaları severler. En sık görülen türleri D. Pterynissinus ve D. Farinae’dır.

Hayvanların deri artıkları, tükürük, idrar ve tüyleri sıklıkla alerjiye neden olurlar. Kedilerin en çok tükürükleri alerjenik özelliktedir. Erkek kedilerin idrarı da oldukça güçlü bir alerjendir. Kedi evden uzaklaşsa bile, evde 6-9 ay varlığını sürdürebilen inatçı alerjenlerdir. Köpeklerde kepek, tükürük ve idrar alerjenik olabilir. Bu yüzden tüysüz kopekler dahi alerjik yanıt oluşturabilirler.

Hamamböcekleri ciddi alerji şikâyetlerine de sebep olabilirler. Profesyonel olarak evden kovulduklarında alerjiden büyük bir oranda korunmak mümkündür fakat alerjenler yine de aylarca evde kalabilirler.

Alerji testleri nelerdir?

Genel olarak iki tip cilt alerji testi yapılmaktadır.

Prick testi cildin üst tabakasına alerjen içeren sıvının damlatılması sonrası çok ince (korkmaya hiç gerek olmayacak kadar çok ince) uçlu lansetlerin batırılmasıyla yapılır. Son zamanlarda birden fazla alerjenin aynı anda test edilmesini sağlayan aplikatörlerin kullanılmaya başlanmasıyla daha kısa sürede, kolay ve acısız olarak yapılmaktadırlar.

Intradermal yani cilt içi testte ise alerjenin çok az bir miktarı (0.01-0.02 mL)  cildin dermis denilen alt tabakasına iğne ile verilir. Daha ağrılı fakat çok daha duyarlı testlerdir.
Bu testlerde ayni zamanda sistemik reaksiyon dediğimiz büyük çaplı alerjik cevabın oluşma riski daha yüksektir. Bu yüzden tavsiye edilen klinik uygulama öncelikle nispeten daha az riskli olan prick testinin yapılması; eğer yanıt negatif gelir ve klinik şüphe devam ederse, yanlış negatif yanıtı elemek için cilt içi testin yapılması şeklinde olmalıdır.  Cilt testi öncesinde alerji ilaçları başta olmak üzere bazı ilaçların kesilmesi gereklidir. Test sonuçlarının yanlış çıkmasına sebep olacaklardır.
Cilt testleri alerji teşhisinde hızlı, güvenilir ve pratik birer tanı aracıdırlar. Ancak pozitif sonuçlanan bir test her zaman sizde alerji olduğunun göstergesi değildir. Klinik semptomların da eşlik ediyor olması gerekmektedir.

Spesifik IgE analizi: Araştırılan alerjene spesifik antikorların alınan kanda bakılmasıdır.
Cilt testlerine göre acısız bir yöntem olmasına rağmen duyarlılığı daha azdır ve daha pahalıdır.

Total serum IgE analizi: yüksekliği genel olarak alerjik hastalıklarla birlikte olmasına rağmen, bazı enfeksiyonlarda, kanserlerde, bağışıklık yetmezliklerinde, cilt hastalıklarında da görülebilir. Testler her zaman kesin sonuç vermeyebilir. Alerji semptomlarınız olduğu halde testleriniz negatif gelebilir ya da testiniz hiçbir şikayetiniz olmamasına rağmen pozitif gelebilir.

Ağız kokusu (Halitozis) nedir?

İnsan nefesi kötü kokuya sebep olabilen birçok maddeleri barındırabilir. Ağız kokusu hem erkekler hem kadınlar arasında sıkça görülebilmektedir. Bu durum kişilerin sosyal yaşantılarını olumsuz etkileyebilmektedir.
Halitozis, ağız veya ağız dışı olsun, kaynağına bakılmaksızın hoş olmayan nefes kokusunu tanımlamak için kullanılan genel bir terimdir.

Ağız kokusu ne sıklıkla görülür?
Ağız kokusu toplumun yaklaşık %50’sini etkilemektedir. Çocukların da toplumlara göre %5 ila %75’ini etkilemektedir.

Ağız kokusu sebepleri nelerdir?
Halitozis  %90 ağız boşluğu kaynaklıdır.
%9 olarak,

  • Solunum sistemi
  • Sindirim sistemi
  • Boşaltım sistemi kaynaklıdır.

%1 olarak ise yeme alışkanlığı ve kullanılan ilaçlarla ilgilidir.

Ağız kokusu neden oluşur?
Ağız kokusu nefesimizdeki uçucu gazlardan kaynaklanır. Bu gazlar başlıca sülfür bileşenleri, aromatik karbonlar, nitrojen kökenli bileşenler, aminler, yağ asitleri, alkol, keton ve fenil guruplarıdır. Bunların içerisinde sülfür bileşenleri ilk sırada yer almaktadır ve ağzımızdaki bakteriler tarafından üretilmektedirler. Ketonlar ise daha çok akciğer kaynaklı kokunun sebebidirler.

Ağız boşluğu kaynaklı halitozis nedenleri nelerdir?
Ağız kokusunun %90 sebebi ağız boşluğu kaynaklıdır. Ağzımızda ısı ve nem dolayısıyla bakteriler kolayca çoğalabilirler.  Yaklaşık 500 adet farklı bakteri ağzımızda yaşamaktadır. Bunların birçoğu kötü kokuya sebebiyet veren maddeler üretmektedir.  Daha çok dil yüzeyinde, diş ve dişetlerinde barınmaktadırlar. Organik maddeleri yukarıda bahsettiğimiz uçucu gazlara dönüştürmektedirler.
Kötü ağız hijyeni, yemek artıkları ve diş plakları bir müddet sonra diş ve diş eti hastalıklarına neden olmakta ve ağız kokusu gitgide şiddetlenmektedir. Bu durum kısır-döngü içerisinde devam edebilmektedir.
Tedavi edilmeyen diş çürükleri ve neden oldukları oyuklar yeni yemek artıkları için ortam oluşturmakta ve bakteriler buralarda çok hızlı çoğalabilmektedir.
Ağız hijyenimizin korunmasında tükrük çok önemli bir yere sahiptir. Tükürüğün azalmasına sebep olan faktörler halitozise neden olabilmektedir. Antidepresan ilaçlar, tansiyon ilaçları, psikotik ilaçlar  ağız kuruluğuna sebep olabilmektedir.
Ağız kuruluğu bazen yaşla birlikte artabilmekte bazen de hastalık olarak –xerostomi- karşımıza çıkabilmektedir. Bu durumda suni tükürük ürünleri kullanılabilir.

Ağız kuruluğuna sebep olan hastalıklar başlıca,

  • Tükrük bezi hastalıkları,
  • Otoimmun hastalıklar ( Romatoid Artrit, Sjögren sendromu, Sistemik Lupus Eritematozus, Skleroderma ),
  • Diabetes Mellitus ( Şeker Hastalığı),
  • Hepatitler,
  • Vitamin Eksiklikleri ( A vit, B12, C vit.),
  • Menopoz,
  • Emosyonel stres olarak sıralanabilir.

Ağız içinde biriken yemek artıkları ve diş plakları zaman içerisinde bakteri yuvası haline gelip, ağız hijyenini bozmakta ve kötü kokuya neden olmaktadır.

Ağız dışı kaynaklı halitozis nedenleri nelerdir?
Halitozis  %8 oranında ağız dışı kaynaklıdır. Burun ve sinüsler en önemli sebepler arasındadır.Burun tıkanıklığı olan kişiler, burunda polip yada alerjik rinit nedeniyle burun akıntısı olanlar ağız solunumunu sıklıkla tercih ettiklerinden ağızda kuruma oluşmakta ve oral hijyen bozularak halitozise yol açmaktadır.
Paranazal sinüs hastalıkları, sinüslerde inflamasyon, infeksiyon ve artmış mukus sekresyonu ile halitozise sebep olabilirler.Burunda, geniz ve gırtlak bölgesindeki yabancı cisimler, ikincil infeksiyonlara ve nefeste kötü kokuya yol açarlar.
Halitozis, solunum sistemi, sindirim sistemi, hematolojik ya da endokrin kaynaklı olabilir.
Solunum sistemi kökenli kaynaklar içerisinde,

  • Sinüzit
  • Yarık damak
  • Burun ya da akciğerdeki yabancı cisimler
  • Tümöral oluşumlar
  • Bademcik iltihabı
  • Bademcik taşı
  • Bronşit sayılabilir.

Sindirim sistemi kökenli kaynaklar içerisinde,

  • Pasaj boyunca tıkayıcı oluşumlar (pilor stenozu, duodenal obstruksiyon vb.)
  • Farengeal boşluklardaki yemek artıkları birikimi
  • Zenker divertikulumu
  • Midenin fıtıklaşması (hiatal herni),
  • Reflü
  • Akalazya (yemek borusunun peristaltizm bozukluğu)
  • Malabsorbsiyon (hazım) sendromları sayılabilir.

Ayrıca,

  • Karaciğer yetmezliği,
  • Böbrek yetmezliği,
  • Lösemiler,
  • Diyabetik ketoasidoz ve
  • Menstruasyon da halitozise neden olabilir.

Diğer ağız kokusu nedenleri nelerdir?
Sarımsak, soğan, baharatlı yiyecekler geçici halitozis nedenleri arasındadır.

  • Alkol
  • Tütün
  • Uçucu gaz solunması
  • Kloral hidrat
  • Nitrit ve nitratlar
  • Disulfiram
  • Amfetamin
  • Fenotiazinler de halitozise neden olurlar.

Ağız kokusu günlük yaşantımızı nasıl etkiler?
Ağız kokusu sosyal yaşamı olumsuz etkilemektedir. Bazı insanlar ağızlarının kokusundan habersiz olabilmektedirler. Dolayısıyla çevresindeki insanlar daha da olumsuz etkilenebilmektedir.

Ağız kokusu nasıl tedavi edilir?
Ağız kokusu nedeni anlaşıldığı takdirde tedavi edilebilir. Bu nedenle ağız kokusunun kaynağını bulmak çok önemlidir. Birçok vaka ağız boşluğu kökenli olsa da diğer nedenler de atlanmamalıdır.
Ağız boşluğu kökenli halitozisde,

  • Ağzımızdaki bakterileri azaltmaya yönelik adımlar atılmalıdır. Diş ve dişeti tedavisi ilk adımdır.
  • Antiseptik gargaralar gayet faydalıdır. Klorheksidin değerli bir antiseptik ajandır. Ancak uzun süre kullanımı diş ve mukozal yüzeylerde lekelenmelere neden olabilmektedir.
  • Oral hijyen ağız kokusu kontrolünde çok önemlidir.
  • Düzenli diş fırçalanması, diş ipi kullanımı, dişlerin arasının temiz tutulması çok önemlidir.
  • Dil yüzeyinin temiz tutulması da çok kritik öneme sahiptir. Dil yüzeyi temiz tutulmadığı vakit bakteri yuvası haline gelebilmektedir.
  • Dil yüzeyinde yapısal yarıklar bulunduğu vakit bakteri kümelenmesi daha da artmaktadır.  Bir araştırmada uygun dil temizliği ile ağız kokusunun %40 azaldığı gösterilmiştir.
  • Ağız içi protezlerin temizliği çok önemlidir. Diş dolgularının alt yüzeyinin çürük olmadığından emin olunmalıdır.
  • Bazen dolguların arasına yemek artığı kaçabilmekte ve halitozise neden olabilmektedir.

Halitozisin ağız boşluğu dışı kaynaklı olduğu solunum sistemi, sindirim sitemi, boşaltım sistemi, karaciğer yetmezliği, böbrek yetmezliği kökenli durumlarda ilgili uzmandan konsultasyon istenmelidir.
Halitozisin sebebi anlaşılamadığında tedavi başarısız olabilmekte ve kişilerin sosyal yaşamı olumsuz etkilenebilmektedir

işitme kayıplarında kullanılan ve  nereden  kaynaklandığı konusunda yol gösteren bir incelemedir , ofisimizde yapılmaktadır.